Yogaya Nasıl Başladım? Kul Sıkışmayınca Hızır Yetizmezmiş

saddle_small.jpgYıl 1999 ya da 2000 olmalı. Türk gençliğinin pek çok ferdi gibi ben de yıllardır masa başında ders çalışmaktan ve sonrasında da pek farklı olmayan ofis hayatından dolayı sağ omuzum, boynumun sağ tarafı, kürek kemiklerim, hemen hemen üst bedenimin tüm sağ tarafı acılar, ağrılar içinde yaşıyorum. Böyle ağrılar, acılar içinde olduğum bir gün bir arkadaşım diyor ki; “Gel seni bir derse götüreceğim, hayatın değişecek”. Derse gidiyoruz, yer İstanbul’un Anadolu Yakası’nda Bağdat Caddesi yakınlarında sakin bir sokakta kendi halinde bir apartman dairesi. Bir odası geniş ve parkeli, çok temiz, güzel renkli perdeler var, camlar yarı açık, içeriye kuş sesleri geliyor. Ders başlamış.  Yan odada fısıldaşarak konuşuyoruz arkadaşımla.  Sonraki dersi beklerken duvardaki yazıları, resimleri inceliyorum. “Sessizliği dışarıda değil içinde ara” mealinde bir yazı okuduğumu hatırlıyorum hayal meyal. Sonra ders başlıyor. Nefes alıp vererek bir dizi hareketler yapmaya başlıyoruz. Ders bir saat kadar sürüyor.  Sonunda sırt üstü yere uzanıyoruz ve dinleniyoruz. İşte o anda yaptığımız şeyin ne olduğunu anlamasam da bedenime ve bana çok iyi geleceğini biliyorum. Bedenimin her yeri tatlı sızılar içinde ama zihnim bedenimi farketmiş, kucaklaşmış gibiler. Şartlar elverdiğince derslere devam ediyorum.  Ne zaman derslere ara versem, ağrılar, acılar geri geliyor ve devam etmem için beni tetikliyor.

Beni ancak sevdiğim arkadaşlarım anlar. Onlara bahsediyorum bu deneyimden. “Ne olduğunu tam tarif edemeyeceğim ama dersin bir noktasında omurgamdan aşağıya ılık bir şey akıyor sanki, gelmelisiniz, siz de denemelisiniz!”. Çoğu benim gibi ofis hayatı yaşayan arkadaşlarımdan gelenler oluyor derslere. Onlar da şaşırıyor olup bitene. Ne olduğunu anlamıyoruz ama tadını çıkarıyoruz! Sorgulamadan, teorisine dalmadan, sorular sormadan sadece yapıyoruz. Belki de hayatımızda ilk defa… İşte yoga ile ilk tanışmam böyledir. Ersin Hoca’nın davudi sesi ve tüm hakikatliliği ile mütevazi ortamında yarattığı bu alanda yoga vardı ve daha önemlisi isteyen herkes için bir yer vardı[1]. Bazen derse gitmeden önce telefon eder sorardım: “Bugün ders var mı?”. Ersin Hoca hep aynı yanıtı verirdi: “Burada her gün bu saatte yoga var, siz gelseniz de gelmeseniz de…”. Derse gidemediğim zamanlarda, o salonda yoga yapıldığını bilmek bana iyi gelirdi. Düzenli olmasa da yıllarca derslere gittim.

ejderha_smallGel zaman git zaman, hayat şartları değişti. İşyerim İstanbul’un Avrupa Yakası’na taşındı. İş çıkışı trafikte boğuşarak derslere gitmek başlı başına bir maceraya dönüştü. Avrupa Yakası’nda işyerime yakın ENKA Fitness Center’da haftada bir yoga derslerine devam etmeye başladım. Bu dönemlerde derslerden aklımda kalan pozları evde yaparak denemelerde bulunduğumu hatırlıyorum. Sevdiğim pozları yapıp, hoşuma gitmeyenleri atladığımdan olsa gerek, genelde evde yaptığım bu denemeler mide bulantısı ve baş ağrısı ile son bulurdu. Artık aklımda tek bir şey vardı. Bu derslerin içindeki pozların ve sıralamasının nasıl yapıldığını öğrenmek ve böylece trafik stresine girmeden evde kendi pratiğimi oluşturabilmek. Kaivalya Yogashram’da Hindistan’a eğitim için gidip gelen asistan eğitmenler ve kalın kalın, çeşit çeşit kitaplarını görüyordum. Sonra iş için Amerika’da bulunmam gerektiğinde orada da bu tür eğitimler olduğunu keşfettim. Fakat hepsi benim yıllık izin süremden daha uzunca süreler yurtdışında bulunmayı gerektiriyordu. Sonra ENKA Fitness Center’da  dersleri veren Sebla Talı Hanım’dan Türkiye’de de bu tür eğitimlerin verilmeye başlandığını öğrendim. Hayatıma kısa bir süre için giren ve hayatımın akışını önemli ölçüde etkileyen insanlardan bir oldu benim için Sebla Hanım. Cihangir Yoga’da kendisinin hocası olan Zeynep Aksoy ile beni tanıştırdı ve biraz da onun referansıyla eğitime kabul edildim.

2008 yılında Cihangir Yoga’da[2] yoga eğitmenliği kursları ile başlayan arayışım bugün de hala devam ediyor. Pek çok hocayla çalıştım ve içlerinden anlattıklarını anlayamadıklarım da oldu, kendi düşünce tarzıma çok yakın bulduklarım da. Anlayabildiklerime çekildim, anlayamadıklarımı zamanı geldiğinde anlamak üzere bir kenara koydum yol boyunca. Yoga yapmaya, öğrenmeye, okumaya, pratik yapmaya devam ediyorum. Bir yandan da öğrendiklerimi, anladıklarımı anlatmaya, verdiğim derslerle paylaşmaya ve tartışmaya. Hayatımın ayrılmaz bir parçası olan bilimsel yaklaşımın getirdiği her şeyden şüphe etmek ve tekrar tekrar sınamak düsturundan geçiriyorum öğrendiklerimi. Belki de bu yüzden olsa gerek, öğrendiklerimi sentezlemek ve anlatmaya başlamak çok uzun zaman alıyor benim için.

Yoga, yapmaya başladığım yıllarda pek tanınmıyordu Türkiye’de. Şimdi çok popüler, ancak gerçekten ne olduğunun hala pek kavranmış olduğunu düşünmüyorum. Halkın büyük kısmı Recep İvedik’ten[3] gördüğü kadarıyla biliyor yogayı. Diğer kısmı yogayı meditasyonla karıştırıyor ve bağdaş kurup oturarak yapıldığını zannediyor. Hatırı sayılır miktarda insan ise spirituel pek çok kavramla, yabancı dilde kelimelerle bombardıman edilmiş muğlak bir yoga tanımından bahsediyor. Ben bunlardan hiçbir şey anlamıyorum ve uzaklaşıyorum bu tür ortamlardan!

butterfly_smallBenim yogadan ne anladığıma gelirsek; Yaklaşık 5000 yıl öncesinden itibaren şamanik yaşam tarzları sadece Hindistan’da değil, Avrupa’da, Orta Doğu’da, Amerika’da ve Çin’de birbirine benzeyen manevi keşifleri ortaya çıkarmaktaydı. Avrupa’daki “ruh” kavramı, Hindistan’da “prana” yani “hayat enerjisi”, Çin’de ise aynı anlama gelen “Çi” kavramıyla karşılık buluyordu[4]. Ben benzer sistemlerin Anadolu da dahil olmak üzere dünyanın her coğrafyasında ortaya çıktığına inanıyorum. Benim gözümde birini diğerine üstün kılan bir şey yok. Bu yüzyılda Hindistan ve Çin coğrafyasında oluşup batıya, önce Amerika’ya sonra da bütün dünyaya yayılmış olan “Yoga” sistemi popüler o kadar.

Bu eski sistemlerde fiziksel bedenimiz kadar bir başka bedenden daha bahsedilir: enerji bedenimiz. Hint kökenli tanımlamalarla “prana” adı verilen “hayat enerjisi”, “nadi” isimli “enerji kanalları”nda dolaşır ve “çakra” isimli “enerji merkezleri”ni oluşturur.  Benzer şekilde Çin coğrafyasında ortaya çıkan Taocu tanımlamalarla “Çi” adı verilen “hayat enerjisi”, “meridyen” isimli “enerji kanalları”nda dolaşır ve “organ”larımız önemli “enerji merkezleri”ni oluşturur. Hint kökenli çalışmalar enerji kanalları nadilerin sadece sayıca çokluğundan bahsedip fazla detay vermezken, enerji merkezleri olarak kabul edilen çakralar hakkında birçok detay ve fiziksel, duygusal ve zihinsel sağlığın korunması için pek çok çalışmalar tarif eder. Çin kökenli bilgiler ise daha çok enerji kanalları anlamına gelen meridyenleri anlatır ve meridyenler üzerindeki akupunktur noktalarının detaylı haritalarını vererek fiziksel, duygusal ve zihinsel sağlığın korunması için yapılması gereken çalışmalardan bahseder.

Tarihinin çok daha eskilere dayandığı düşünülse de Hint kökenli Klasik Yoga ile ilgili ilk yazılı metin Patanjali’ye atfedilen Yoga Sutra metnidir[5]. Bu metinde yoga yapılması, yapılmaması önerilen ahlak kuralları, bedensel çalışmalar, nefes çalışmaları ve insanın manevi/felsefi tarafına hitap eden çalışmalardan oluşan bir sistem olarak tarif edilir ve adına ashtanga yoga denir (ashtanga=ashta+anga, ashta=sekiz, anga=kol, uzuv, parça). Bu sekiz çalışmadan biri olan “asana” yapılması önerilen bedensel çalışmalar veya bedenin girmesi önerilen pozlar olarak tercüme edilebilir. Günümüzde yoga batılılarca Hindistan’da keşfedilip Amerika’ya oradan da bütün dünyaya yayılırken “asana” ön plana çıkmış, sistemin diğer parçaları biraz unutulmuş ve yoga sınıflarda matların üzerinde kalabalık gruplarca yapılan bir çeşit kültür fizik çalışması olarak tanınmıştır. Yoga sadece asanalardan oluşmamakla birlikte, asanalar yogaya başlamak için atılabilecek belki de en kolay ilk adımdır. Bedenimizi farkederek ve bedenimiz üzerinde çalışarak, bedenimizi sağlıklı hale getirerek yavaş yavaş nefes, zihin çalışmaları yapmak için sağlam bir temel oluşturmak mümkündür. Yıllar içinde pek çok yoga ekolü ortaya çıkmıştır. Asanalar ile güçlü ve esnek bir beden oluşturarak duygusal ve zihinsel dinginliğe ulaşmayı hedefleyen yoga ekolünün adı Hatha Yoga’dır ve günümüzde popüler olan Vinyasa Yoga, Iyengar Yoga, Yin Yoga, Bikram Yoga, Anusara Yoga gibi pek çok yoga türü bu ekoldendir.

namaste_smallYoga sisteminin önerdiği fikirleri, tezleri bugün elimizde olan bilimsel bilgiler ve ölçüm aletleri ile ölçüp değerlendiren ve tekrar tekrar sorgulayan kişilerin çalışmalarına çekiliyorum. Bu insanlar Japonya’dan Doktor Hiroshi Motoyama[6], Amerika’dan Paul Grilley ve Suzee Grilley[7], Gil Hedley[8] ve Kanada’dan Bernie Clark[9] gibi isimler. Sonraki yazılarımda bu hocalardan öğrendiklerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

Özellikle merak ettiğiniz konular var mı? Sorularınız varsa lütfen yorum olarak paylaşın, birlikte üzerinde düşünelim.

Sevgilerimle,
Fatma Özdemir
30.08.2017 (ilk versiyon Seyahatname Dergisi, 2013 Aralık sayısı)
İstanbul

[1] Kaivalya Yogashram: http://www.yogaturk.com/
[2] http://www.cihangiryoga.com
[3] Recep İvedik 2 sinema filmi: http://www.imdb.com/title/tt1373215/
[4] Yinsights, Bernie Clark, Bölüm 6 (ISBN 978-0-9687665-1-4)
[5] Yoga Sutra’nın yazıldığı düşünülen tarih ile ilgili fikir birliği yoktur. Verilen tarihler M.Ö. 2.yy ile M.S. 3.yy aralığındadır. Bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/Yoga_Sutras_of_Patanjali
[6]http://www.cihs.edu/cihs/Dr_Motoyama_bio.htm
[7] http://www.paulgrilley.com
[8] http://www.gilhedley.com
[9] http://www.yinyoga.com/bernie_clark.php

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com’da bir web sitesi veya blog oluşturun